17 Ağustos 1999 yılında Marmara'da meydana gelen depremin ardından 15 yıl geçti. Meydana galen depremde resmi raporlara göre, 17 bin 480 ölüm, 23 bin 781 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar gördü.
"Son günlerde Karadeniz'den Akdeniz'e, Ege Denizinden Van'a kadar ülkemizin çok geniş bir coğrafyasında meydana gelen depremler, ülkemizin olması gereken can alıcı gündem maddelerinden birisinin deprem olduğu gerçeğini bizlere defalarca hatırlatmaya devam etmektedir" diyen Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin İl Temsilciliği Yürütme Kurulu Temsilcisi Erkan Demir, Türkiye'nin her süreçte deprem gerçeği ile yüz yüze kalabileceğine vurgu yaptı.
17 Ağustos 1999 yılında Marmara'da meydana gelen depremin ardından 15 yıl geçti. Meydana galen depremde resmi raporlara göre, 17 bin 480 ölüm, 23 bin 781 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar gördü.
Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50 bin ölüm, ağır-hafif 100 bine yakında yaralı olmuştu. Ayrıca 133 bin 683 çöken bina ile yaklaşık 600 bin kişiyi de depremden zarar görerek evsiz kalmıştı.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin İl Temsilciliği Yürütme Kurulu Temsilcisi Erkan Demir, TMMOB JMO olarak 1999 Depremlerinin 15'inci yıl dönümünde, Türkiye'nin depreme hazırlık açısından izlediği yolu ve attığı adımları yazılı bir açıklama ile dile getirdi.
"ÜLKEMİZ AFETLER KARŞISINDA GÜVENDE DEĞİLDİR"
Marmara Depreminin hiçbir şekilde unutulmaması gerektiğini ve bu depremden her süreçte ders alınması gerektiğini kaydeden Erkan Demir, depremin yıkıcı ve sinsi yüzünün en son Van depreminde bir kez daha yüzünü gösterdiğini söyledi.
Bu noktada Türkiye'nin jeolojik yapısının depreme müsait olduğunu ve gerekli önlemlerin alınmadığını ileri süren Erkan Demir, "Ülkemizin jeolojik gerçekliği olarak depremlerle sık sık karşılaşacağımız bilinmesine karşın, deprem gibi bir doğa olayının "asrın felaketine" dönüşmesinin ardından geçen 011 beş yıl sonra bugün, yaşadığımız çevrenin afetlere karşı daha güvenli olduğunu söylemek maalesef hala mümkün değildir. Son günlerde Karadeniz'den Akdeniz'e, Ege Denizinden Van'a kadar ülkemizin çok geniş bir coğrafyasında meydana gelen depremler, ülkemizin olması gereken can alıcı gündem maddelerinden birisinin deprem olduğu gerçeğini bizlere defalarca hatırlatmaya devam etmektedir" dedi.
"YASALAR DEPREMİN ZARARLARINI AZALTMAMIŞTIR"
1999 Depremlerinden bu zamana kadar deprem ile ve yapılması gereken çalışmalarla ilgili TBMM dahil bir çok kuruluş tarafından raporlar hazırlandığını, eylem planları oluşturulduğunu söyleyen Erkan Demir, bu konuda 'Yapı Denetimi Hakkında Kanun' ve Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun' ile bazı ikincil nitelikteki yönetmelik vb alt mevzuatlar çıkarılarak yii rii r 1 ü ğe ko nu 1 duğ u n u hatırlattı. Fakat tüm bunlara rağmen bazı noktalarda eksikliklerin olduğunu ve bu eksikliklerin giderilmediğini söyleyen Erkan Demir, "Deprem zararlarının azaltılması yönünde yapılması gerekenleri eksikli de olsa ortaya koyan Ulusal Deprem Konseyi, Deprem Şûrası, Kentleşme Şurası (KENTGES) raporları gereği yapılmadan tozlu raflara kaldırılarak unutulmuş, çıkarılan yasalar ise deprem zararlarını azaltma yerine, deprem bahane edilerek siyasi iktidarın rant dağıtımının mevzuatı olmuştur. Sonuçta, geçen 15 yılda sadece bir arpa boyu yol alınabilmiştir" dedi.
"AFAD, ASLİ GÖREVİNİN DIŞINA ÇIKMIŞTIR"
Öte yandan ülkemizin en temel gündem maddelerinden birisinin deprem olması gerektiğini fakat deprem kavramının ülke gündeminden çıkarıldığını, unutulduğunu ve unutturulduğunu ileri süren Erkan Demir, AFAD'ı işaret ederek, AFAD'm deprem, sel, heyelan gibi doğal afetlerle ilgilenmekten çok göçmen sorunları ile ilgilenen bir kuruluş haline dönüştüğünü iddia etti. Demir, "Afet ve acil durumları daha iyi yönetebilmek ve "risk azaltma odaklı stratejileri hayata geçirmek için kurulan" AFAD, "göçmen sorunlarının yönetimine sıkışmış", "son dönemdeki kurum faaliyetlerinde deprem, sel, heyelan vb afet olayları yer almamıştır. Deprem Şûra'sı vb. diğer raporlarda ısrarla vurgulanan Afet, İmar ve Yapı Denetimi gibi Kanunlarının yeniden düzenlenmesi konusunda aradan geçen süre içinde herhangi bir gelişme olmamıştır. Yasa bazında gerekli değişiklikler yapılmamasına karşın 17 Ağustos depremi sonrasında yürürlüğe konan Yönetmelik ve Genelgelerle, güvenli yapılaşmanın ilk adımı olan zemin etütlerinin ve sağlıklı kentleşmenin altlığını oluşturan imar planlarına esas Jeolojik-Jeoteknik etütlerin zorunlu hale getirilmesi önemli bir gelişme olarak değerlendirilmesine rağmen, afet risklerinin azaltılması açısından yaşamsal öneme sahip bu düzenlemelerin uygulanması ve hayata geçirilmesi konusunda yerel yönetimlerin yeterli duyarlılığı göstermemeleri, hala yeterince ders almadığımızı göstermektedir" şeklinde konuştu.
HASARLI KONUTLARDA İKAME EDENLER VAR
Son olarak aradan geçen 15 yıldan sonra bugün dahi hasarlı konutlarda ikamet eden bireylerin varlığından söz eden ve bu durumun yanlışlığına dikkat çeken Demir, "1999 depremlerinden sonra afetlere karşı mücadele adına hiçbir şey yapılmadığı söylenemez. Ancak, aradan geçen 15 yıldan sonra bugün dahi hasarlı konutlarda ikamet ediliyor olması bile, yapılanların "durumun idare edilmesinden" öte bir anlamı olmadığını açıkça göstermektedir. Unutmamak gerekir ki afet yönetimi idarei maslahatçılığı kabul etmez. Bu zafiyetin bedelini başta yoksullar olmak üzere hep birlikte çok ağır bir şekilde ödemek durumunda kalabiliriz. Depremler bu coğrafyanın jeolojik yapısının kaçınılmaz sonucudur.
Ancak, afetler bu ülke insanının kaderi değildir. Şimdi biz soruyoruz, Afet risklerini azaltmaya yönelik ulusal afet politikaları oluşturuldu mu?
Ülkemiz afet tehlike haritaları hazırlandı mı? Afetlerle doğrudan ilintili yasalarda tek bir değişiklik yapıldı mı?
Afet risklerini azaltmaya yönelik bütçe kalemleri, fonlar oluşturuldu mu? Halkın afet bilinci ve afetlerle mücadele kültürü geliştirilebildi mi?" diyerek sözlerini noktaladı.
Bugün Mersin
Önerilen Bağlantılar : TOKİ Van kura çekilişi