Abdülkadir Özkan Milli Gazete' sindeki bugünki köşesinde İki bin lira maaşla 300 bin'lik ev alınabilir mi? başlıklı yazısını kaleme aldı. Ekonomik alanda yeni düzenlemelere gidiliyor..
EKONOMİK alanda yeni düzenlemelere gidiliyor. Daha doğrusu tüketicilerin uzun vadeli ve yüksek kredi borçlarının altına girmesini engelleyecek adımlar atılıyor. Aslında bu tür düzenlemeleri devletin yapmasına gerek kalmamalı. Tüketicilerin ayaklarını yorganlarına göre uzatmayı bilmeleri gerekir. Anlaşılan o ki, tüketiciler gelirlerini dikkate almadan borçlanıyor ya da borçlanmak zorunda kalıyorlar, bu ise gelecekte ciddi tehlikelere kapı aralayacak görünüyor. Böyle bir durum hem tüketicilerin altından kalkmayacağı bir sıkıntıya yol açabilir hem de bankalara yönelik yeni bir krizi tetikleyebilir. Meseleye sadece bu açıdan bakıldığında devletin bir takım tedbirler almasını, muhtemel bir krizi önlemek ya da tesirlerini en aza indirmeyi öngörecek çalışmalar yapması gayet doğal. Bunlar doğru adımlar olmakla birlikte insanların giderleri ile gelirleri arasındaki dengeyi kuramayışını sadece bankaların açgözlülüğü ve tüketicilerin hesap bilmezliği ile izah etmek kanaatimce doğru bir yaklaşım olmaz.
Çalışanların ve emeklilerin büyük bir çoğunluğunun açıklanan resmi rakamlara göre, açlık ve fakirlik sınırının altında bir gelire sahip olduğu bir noktada insanlar ister istemez zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için bile borçlanmaya gitmektedirler.
Tüketicilerin boylarını aşacak tüketimini engellemek için taksit sürelerini sınırlandırmak gibi tedbirler içeren çalışmalar bir gazetede, "Taksit tutarı maaşa göre tespit edilecek.İki bin lira maaşa 300 bin'lik ev yok" başlığı altında verilmişti. Başlığı görür görmez iki bin lira maaşı olan birinin 300 bin'lik ev alması mümkün mü? Yani aylık 2 bin lira geliri olan bir kimse borçlanarak 300 binlik liralık ev alabiliyor mu da böyle bir sınırlama getiriliyor diye düşünmeden edemedim.
Şahsen bırakın 2 bin liralık bir geliri 4 bin liralık bir gelir ile bile 300 bin liralık bir ev alınmayacağını düşünüyorum. En azından ben böyle bir yükün altına kesinlikle girmem. O şartlarda ev sahibi olmaya kalkışmaktansa kirada oturmayı tercih ederim. Çünkü o borcun altından kalkamam, onun taksitlerini ödeyebilmek için çoluk çocuğumun ihtiyaçlarını karşılamamam gerekir. Buna rağmen gazete haberinde yeni düzenleme böyle bir misal ile izaha çalışılmış ki bana göre geçerliliği olmayan bir misal ele alınmış. Denebilir ki, ülkemizde 2 bin lira geliri olanlarında boylarını aşan borçların altına girebiliyorlar. Bir kaç örnek olsa bile kredi kartları ve bankalardan alınacak kredilerde zaten bankalar gerekli incelemeyi yapıyorlar.
İnceleme yapmadan istenen krediyi veren banka olduğunu düşünmüyorum. Buna rağmen kredilerin bir miktarının geri dönüşümü mümkün olmayabilir. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Bazı tüketiciler konut ya da işyeri almak için bir borcun altına girmiş, ama hesapları tutmamış, borcu ödeyemez duruma düşmüş olabilirler. O zaman ödemiş olduklarını da kaybetme riski söz konusudur. Bir zamanlar bankalar bu yolla gayrimenkul zengini olmuşlardı. Ancak, o durum şimdilerde durulmuş görünüyor. Bu bakımdan hesapsız harcamalar sebebiyle tüketicilerin sıkıntıya düşmesinin tek sorumlusu onlar değildir. Bankaların bu işte büyük payı olduğu gibi, insanımızın belli refah seviyesine ulaşmasını sağlayacak adımların atılmamış olmasının payı çok daha büyüktür.
Çalışanların ve emeklilerin büyük bir çoğunluğunun açıklanan resmi rakamlara göre, açlık ve fakirlik sınırının altında bir gelire sahip olduğu bir noktada insanlar ister istemez zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için bile borçlanmaya gitmektedirler. Herkesin ayağını yorganına göre uzatmasın, fazla açılmasın demek tek başına yeterli değildir. Çünkü yorgan olması gereken ölçülerin altında kalmakta, yorganı başına çekse ayakları, ayaklarını örtse gövdesinin üst kısmı açıkta kalmaktadır. Bu bakımdan öncelikli olarak ekonomik sistemin milli gelirin eşit paylaşımını sağlayacak bir noktaya getirilmesi gerekiyor. Sadece, sermaye sahiplerine çalışan, ülke gelirinin büyük bir bölümünü sermaye sahiplerine aktaran bir sistemde hangi tedbiri alırsanız alın insanımızı sermaye sahiplerinin elinden kurtaramazsınız.
Abdülkadir Özkan/ Milli Gazete