Türkiye’nin ilk marka elçisi olan Yonca Ebüzziya, “İstanbul Boğazı gibi kıtaları ikiye ayıran bir denize sahipken, Kanal İstanbul’un ileride nasıl ekolojik felaketlere yol açacağı bilimsel olarak raporlarla açıklandı" dedi.
Türkiye’nin ilk marka elçisi olan Yonca Ebüzziya, “Devlet, doğru politikalarla iyi bir kültür ve sanat bütçesi ayırmalı, tasarımcıların önünü açmalı” dedi.İş dünyasından da marka koruyuculuğu isteyen Ebüzziya, “Tarih hazinesine sahip ülkeyiz, bunları bile ortaya çıkarıp
Dünyada marka yolculuğuna çıkanların önünde uzun, çetrefilli ve mücadele isteyen bir yol bulunur. Küresel rekabetin acımasızca sürdüğü bir zamanda yaşarken, markalarını öne çıkarmak isteyen firmalar, marka elçisi adıyla nitelenen sorumlu ve yetkili bir yüz ararlar. Genellikle toplumda sevilen ve sayılan, sanat ve kültürün içinde yetişmiş insanlar, marka elçisi olarak görevlendirilir.
Balerin ve model
İşte Yonca Ebüzziya da bu özellikleriyle 11 yıl önce girdiği Borusan Oto’da Türkiye’nin ilk marka elçisi olarak çalışmaya başladı. Ünlü otomobil markaları BMW, Mini Cooper, Land Rover gibi ithal araçların satışında farklı konseptteki çalışmalarıyla rol alıyor. Balerinlik, modellik ve mankenlik yaparak çıktığı kariyer yolculuğunda bugün yeni hedeflere koşuyor.
Yer vermezlerdi
*Yonca Hanım bu ülkede marka ortaya çıkarmak zor değil mi?
Gerçekten öyle. Modanın içinden geliyorum. Mankenlik de yaptım. Daha sonra çok uzun yıllar İTKİB’de koreograf olarak çalıştım. Dünyanın her tarafında defileler düzenledik. Şimdi Premier Vision İstanbul’da yapılacak. Bu çok güzel bir haber. Biliyor musunuz, eskiden fuarların hep en köşelerinde standlar verilirdi bize. Tuvaletlerin kenarında, en kötü bölümlerde çalışırdık. Şimdilerde ise arayıp en güzel ve en büyük standları vermek istiyorlar.
Desteklemek şart
*Marka olmanın yolu nereden geçiyor?
İşin doğrusu, politikadan geçiyor. Devletin bu konuda doğru politikalar üretmesi lazım. Öncelikle Türkiye markası için Kültür ve Tu- rizm Bakanlığı’na büyük bütçeler ayrılmalı. Önce ülke tanınır ve bilinir olmalı ki buradan çıkan markalar da dünyaya yayılabilsin. Hâlâ tasarımcılar için bir kültür ve sanat politikası yok. Attığımız her adımın altında hazineler yatıyor. Bunları tanıtamıyoruz.
*Markalarımızı yeterince koruyamıyoruz değil mi?
Koruyamıyoruz! Ayrıca bu yolda hızlı ilerleyen ama süreci tamamlayamayan, yazık olmuş pek çok da markamız ve insanımız var. Sponsorları olmadığı için bunu başaramadılar. Mesela, bir tasarımcı kendi gücüyle açtığı atölyesinde koleksiyon hazırlarken elektrik ve gaz faturasını düşünmemeli. Birisi onun hayatını kolaylaştırmalı. Tabii ki ışık gördüğünüz inandığınız kişilere bu destek yapılabilir.
*Türkiye’ye her alanda marka koruyucuları mı lazım?
Evet! Bunu da iş dünyasından firmalar yapabilir. Nasıl ki, kendi alanında çalışan sanatçılara birer sanat koruyucuları gerekiyor, marka olma yeteneği olanlara da böyle koruyucular lazım. Mesela Borusan... Efes Vakfı çalışmalarında Yamaç Evleri’ni gün ışığına çıkardılar. Efes, bugün her şeyiyle bir dünya markasıdır. Topraklarımızda her adım attığımızda böyle hazineler fışkırıyor ki, bunlar dünya miraslarıdır.
TÜSİAD’a sitem
*Büyük patronlar öncülük etmeli, TÜSİAD’ın gündemine de bu konular gelmeli değil mi?
Bence de gelmeli. Mesela, UNESCO’nun tarihi miras kapsamına girmiş olan birçok şehirlerimiz var. Onları elimizde tutamıyoruz, listeden çıkarılma tehlikesi var. İş dünyası bunları da konuşmalı. Belki bazı firmalar duyarlı ve sponsorluklar yapıyor ama genelde bunlar bireysel düzeyde kalıyor. Ortak bir irade gerekiyor.
İstanbul elçisi olmak isterim
*Bunca yıldır bu işlerle uğraşıyorsunuz, peki finalde ne yapmak istiyorsunuz?
İstanbul’un marka elçisi olmak istiyorum. Çünkü İstanbul bir açık hava müzesi. Bu eserleri gün ışığına çıkaracağımıza üstünü örtüyoruz veya imara açıyoruz. ‘New York manzarası’ gibi şeyler söyleniyor. İstanbul, New York olamaz, olmamalı. Belki oranın güzel olanı, tam ortasında bir orman barındırması. Biz ise ‘Şehrin ortasına orman mı gerekir’ deyip olan az sayıdaki ağacı da kesiyoruz. Kentsel dönüşüm
adı altında şehri katlediyoruz.
*Kanal İstanbul size neyi ifade ediyor?
İstanbul Boğazı gibi kıtaları ikiye ayıran bir denize sahipken, Kanal İstanbul’un ileride nasıl ekolojik felaketlere yol açacağı bilimsel olarak raporlarla açıklandı. Biz hâlâ neyin peşindeyiz ki. Yine üçüncü köprü yapılıyor. Daha 2-3 sene önce böyle bir köprünün felakete yol açacağı söylenirken bugün bu köprü savunuluyor. Binlerce ağaç kesildi, yerine 3-5 katı dikilecek deniliyor. Ağaç keserken oradaki doğayı kuşuyla böceğiyle yok ediyorsun, eskisi gibi olmaz ki. Önemli olan doğaya uyumlu işler yapmak.
Mozaik Müzesi var ama kimse bilmiyor
*Diyelim, yerel seçimlerin ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sizi marka elçiliğine atadı. Neler yapmak istersiniz?
İstanbul’un bilinenlerini, bilinmeyenlerini ortaya çıkarmak isterim. Mesela, birçok insan Topkapı Sarayı’nı bile bilmiyor. “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle insanlar saraylarımızı tanıdı. Yine Mimar Sinan’ın eserleri, onun yetiştirdiği birçok mimarın yaptığı nice camilerimiz var, onları da iyi tanımalıyız. Sinan’la ilgili mutlaka bir şey yapmalıyız. Bakın, İstanbul’da Sultanahmet’te bir Mozaik Müzesi var, yerini kimse bilmiyor.
Kültür ve sanat satışla birleşiyor
*Gördüğüm kadarıyla sizin firma satışları artırmada sanatla kültürü bir araya getirip projeler yapıyor değil mi?
Evet öyle. Mesela, Borusan Oto Dolmabahçe’deki projemiz, tam da öyle. Oradaki sahnede Ali Poyrazoğlu, ‘Asi Kuş’ oyunuyla bu sezon izleyiciyle buluşuyor. Kültür, sanat, moda ve tasarımı, sahip olduğumuz teknoloji ve markalarla buluşturup etkinlik ve tanıtımlar düzenledik. Dolmabahçe’de sadece tiyatro değil, farklı performanslar da olacak. Ali Poyrazoğlu ile anlaştık.
Hurda parçaları heykel oluyor
Yonca Ebüzziya’yı fotoğrafladığımız Borusan Oto İstinye showroomunda eski araba parçalarından yapılan heykeller çevreyi donatıyor.
Kur artışları yeni zam gibi oldu
Vergiler bir arabayı iki katı fiyata çıkarıyor
*Otomotiv sektörü açısından 2014’ü nasıl geçirmeyi planlıyorsunuz?
İyi geçirmeyi umarak başladık yıla. Tabii ki kurların yükselmesi ve eskinin üzerine getirilen vergiler bizi son derece zorluyor. Euroya bağlı olduğumuz için doğal zam görmüş oluyor arabalar. Zaman zaman çeşitli kampanyalarımız olacak. Bu kampanyalarla, doğru pazarlama ataklarıyla doğru tanıtım ve stratejiyle bu yılı sorunsuz kapatacağımızı bekliyorum.
*Vergi açısından bakınca mesela BMW’nin fiyatı tüketiciye nasıl yansıyor?
BMW 5 serisinden bir otomobilim var. Bu içindeki aksesuar ve donanıma bağlı olarak 60-90 bin euro arasında değişen fiyatlarla satılıyor.
Üzerinde bu kadar vergi olmasaydı, normalde fiyatı yarıdan bile fazla düşecekti. 2.0’ın üzerindeki motor hacmine sahip otomobillerde KDV ve ÖTV dahil vergiler, yüzde 100’leri bulup hatta geçiyor olabilir.
Herkes tarzına göre alıyor
Otoda cinsiyet ayrımı kalktı
*Siz BMW satıyorsunuz. Mercedes’le rekabetiniz nasıl gidiyor?
Sıkı bir rekabet var. Son ODD verilerine göre Mercedes’ten öndeyiz. BMW payını yüzde 30,2’den yüzde 32,3’e yükseltip 2013’te 20 bin 705 adetlik perakende satışla 30 yılda 26’ncı kez Mercedes’i geçerek birinci oldu.
*Sattığınız arabalara daha çok kimler biniyor?
Aslında bugün keskin bir ‘bunu kadın, bunu erkek kullanır’ ayrımı yok. Artık ‘sportif kadın ve erkeğin kullandığı’, ‘daha emekçi’ ya da ‘şoförlü’ kesimin kullanmak istediği arabalar var diye sınıflandırabiliriz. Genç-yaşlı diye bir şey de yok. 4x4’ler de şehir arabasına dönüştürüldü. ‘Bugün şehirdesin, yarın dağın tepesindesin’ gibi hayat tarzlarına hitap ediyor.
PERİHAN ÇAKIROĞLU / BUGÜN GAZETESİ
Önerilen Bağlantılar : Satışa çıkacak projeler