22 / 11 / 2024

Ali Babacan, İzmir İş Dünyası Buluşması toplantısına katıldı!

Ali Babacan, İzmir İş Dünyası Buluşması toplantısına katıldı!

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, İzmir Ticaret Odası ev sahipliğinde düzenlenen, "İzmir İş Dünyası Buluşması" toplantısına katılarak bir konuşma yaptı.


Ailesinin ticaret hayatının içinde olduğunu, kendisinin damdan düşen birisi olarak iş dünyasının karşılaştığı sorunları ve beklentileri daha iyi anlayacak bir konumda bulunduğunu anlatan Babacan, İzmir ekonomisine yön veren İzmir Ticaret Odası'nın kurduğu İzmir Ekonomi Üniversitesi'nin kısa zamanda dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına girmesinin büyük başarı olduğunu belirtti.


Bir ülkenin ekonomik olarak büyüklüğünün insan kaynağının eğitimine bağlı olduğunu, eğitim politikalarını bu gerçekten hareketle şekillendirdiklerini ifade eden Babacan, toplam üniversite sayısının 12 yılda 3 mislinden fazla arttığını, nicelik yanında niteliğin de artırılması için yoğun çalışmaların devam ettiğini kaydetti.


İzmir insan kaynağına bakıldığında çok önemli bir konumda olduğunu, dışa açık, dünyayla bütünleşmiş ve sosyo ekonomik gelişmişlik indeksinde ilk sıralarda yer alan bir kent olduğunu, teşvik sistemiyle ilgili sorunların da buradan kaynaklandığını anlatan Babacan, gelişmişlik endeksi düşük bölgelere daha yüksek oranda teşvik sağlandığını ancak en nihayetinde her ne kadar teşvik programı uygulanırsa uygulansın illerin insan kaynağının en önemli teşvik olduğunu belirtti. Babacan, "İzmir'deki nitelikli insan gücünün ilin gerçek potansiyelinin oluşmasında itici güç olacağına inanıyorum" dedi.


İzmir'in hedefleri


İzmir'in liman, ticaret, tarım ve turizmde büyük potansiyele sahip olduğunu, zengin ham madde kaynaklarına sahip olduğunu, 2013 yılında kentin toplam dış ticaretinin 20 milyar dolara ulaştığını, bu rakamın 2002'ye göre 4 misli artışı gösterdiğini anlattı.


Babacan, şöyle konuştu:


"Bu rakam güzel bir başarı ama Türkiye'nin 500 milyar dolarlık ihracat ve 1,2 trilyon dolarlık dış ticaret hacmi hedefini düşündüğümüzde İzmir'in daha çok çalışmaya devam etmesi gerekiyor. Şu anda dış ticarette yüzde 5'lik payı var. Bunun 1,2 trilyonun dahi yüzde 5'ini alsanız ciddi bir rakam. İzmir'in yüzde 5'in çok üzerinde rakamlara çıkabileceğine inanıyorum.


İzmir'deki tüm bu rakamlar gelişmenin iyi olduğunu ancak arzu ettiğimiz noktaya henüz gelemediğimizi gösteriyor. Hükümet olarak bundan sonraki dönemde İzmir'e yoğun bir şekilde destek vermeye devam edeceğiz. Yerel seçimlerde şöyle böyle olmuş, seçimden sonra artık seçim öncesi kampanya konuları yerinde durur, hizmet aynen devam eder. Bunları özellikle ifade etmek istiyorum." 


EXPO için İzmir'e büyük destek verdiklerini, Türkiye'nin adayı belirlenirken kendisinin Ankara'da İzmir' desteklediği için eleştiri aldığını ifade eden Babacan, baştan bu yana doğru bildikleri yoldan şaşmadıklarını bildirdi.


Babacan, İzmir'in bir dünya kenti olmayı çoktan hak ettiğini bu hedef kapsamında çalışmalarında yılgınlığa kapılmaması gerektiğini işaret ederek, "Yoğun çaba gösterdik ama çalışmaya devam edeceğiz, yılmak yok, bıkmak,  boş vermek asla yok. Önümüzdeki dönemde gerçekçi, iyi planlanmış hedefler seçip çalışmaya devam etmemiz gerekiyor. Çünkü İzmir bunu hak ediyor" diye konuştu.


Cumhurbaşkanı seçimi


Başbakan Yardımcısı Babacan, 10 Ağustos'un, Türkiye'deki demokrasi tarihi açısından çok önemli bir dönem olacağını, ilk defa devlet başkanının milletin doğrudan oyuyla seçileceğini, adeta devlet millet buluşmasının fiili uygulamasına geçilen bir dönem olacağını anlattı.


Seçimlerin sadece Türkiye değil geniş bir coğrafya açısından önemli olduğuna değinen Babacan, "Öyle inanıyoruz ki Türkiye, demokrasi kültürüyle, 12 yıldır yapılan reformlarla, temel hak ve özgürlükler konusundaki ilerlemelerle, ekonomide sağladığı başarılarla bu dönemeci de başarıyla geçecektir" dedi.


Geçen 12 yılda ekonomi ve demokrasinin birlikte ilerlediğini, siyasi istikrarın olmadığı bir ülkede ekonominin de ilerleyemediğini dile getiren Babacan, bu süreçte Türkiye'ye büyük hizmetler veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki dönemde devlet başkanı ve cumhurbaşkanı olarak hizmet devam etmesi noktasında çalışmalarının bulunduğunu ifade etti.


ABD ve AB ekonomileri


Dünya ekonomilerindeki gidişatı da değerlendiren Ali Babacan, "Önümüzdeki dönem, Türkiye ekonomisi açısından yine önemli dönemeçlerin yaşanacağı bir dönem olacak. Küresel ekonomiye baktığımızda kritik dönemlerden geçti ve geçiyor. 2008-2009 yılları nereden bakarsanız bakın en ciddi ekonomik daralmaların yaşandığı bir dönem oldu. Krizin tortuları ve ağır yükünün temizlenmesi çok uzun sürecek, yıllar belki bazı ülkeler için on yıllar sürecek. Krizin en kötü dönemlerini artık arkamızda bıraktığımızı da görüyoruz. Gelişmiş ülkelere göz attığımızda ABD'de diğer gelişmiş ülkelere göre daha güçlü bir toparlanma yaşanıyor. ABD Merkez Bankası da para politikalarında normalleşme sinyalleri verdi."


ABD Merkez Bankası'nın Hazine kağıtlarını satın alarak piyasaya likidite sağladığı, sıfıra yakın faiz oranlarıyla piyasayı stabilize etmeye çalıştığı bir dönemden varlık alımlarını yakında sıfırlayacağını arkasından da faiz oranlarını gelecekte artıracağı bir ortama gireceğini, bunun kötü bir olay olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, bir normalleşme olarak değerlendirilmesi gerektiğini anlattı.


Avrupa ekonomisindeki toparlanmanın ise daha kırılgan gözüktüğünü ifade eden Babacan, "Avro bölgesinde yüzde 1 gibi büyüme oranını görmek mümkün olacak. Bu zayıf toparlanma dahi bize faydalı olmaya başladı. AB'ye olan ihracatta yılbaşından bu yana rakamlara baktığımızda yüzde 10-20 arası bir ihracat artışı söz konusu. Toparlanma bize şimdiden fayda etmeye başladı. Umuyoruz ki bu devam etsin. Bu toparlanma zayıf ve kırılgan bir toparlanma. Bu devam edip bir süre sonra tekrar sıkıntılı bir tabloya girebilir. Buna da hazırlıklı olmamız lazım. Bankacılıkla ilgili sorunları çözebilmiş değil, yapısal reformlar yapılabilmiş değil. Pek çok ülke tamamen Avrupa Merkez Bankası'nın sunduğu geniş likidite imkanlarına sırtını dayamış durumda. Oysa ki iş gücü, ürün piyasaları ve sosyal güvenlik sistemleriyle ilgili çok derin sorunlar var. Bunların hiçbirisine köklü biçimde el atılmış değil. Bunların hepsini uluslararası toplantılarda söylüyoruz, uyarıyoruz" diye konuştu.


Gelişmekte olan ülkelerde ise gelecek 10 yılda büyüme oranlarının daha düşük olacağı ancak Asya Krizi gibi bir tablonun da beklenmediğini ifade eden Babacan, bu ülkelerin gelişmiş ülkelerin üzerinde ekonomik büyüme sergileyeceğini, büyüme ve dinamizm isteyen özel sektörün yine gelişmekte olan ülkeleri tercih edeceğini anlattı. Türkiye'nin OECD raporlarına göre Avrupa'nın en hızlı büyüyecek ekonomisi olarak gösterildiğine dikkat çekti. 


Türkiye'nin geçen yılı 820 miyon dolarlık mili gelirle kapattığını, kişi başına düşen milli gelirde Japonya va AB ortalamasının yüzde 50-60'ına ulaştığını, aradaki farkı hızla kapatmayı ifade eden Babacan, Türkiye'nin gelir dağılımını en hızlı şekilde düzelten ülkelerden olduğunu, orta kesim olarak tabir edilen vatandaş sayısının 2'ye katlandığını söyledi.


Cari açık sorunu


Makroekonomik programları yaparken artık kamu borcu sorununu ve borcun sürdürülebilirliği hedefiyle hareket etmediklerini, son 3-4 yıldır bu programları yaparken cari açığın sürdürülebilirliği ve özel sektörün dış borcunun sürdürülebilirliği ağırlıklı bakış açısıyla hareket ettiklerini anlatan Babacan, yükselen petrol ve doğalgaz fiyatları nedeniyle cari açığı yükselen bir ülke olduklarını, bu sorunla mücadele konusunda önemli adımların atıldığını kaydetti.


Babacan, şöyle konuştu:


"Bu yıl sonu itibarıyla yüzde 6, belki biraz daha altında cari açıkla karşılaşacağız. Tabii yüzde 8 gibi rakamlardan sonra 6 fena rakam değil. Zaten biz Orta Vadeli Programımızı yaparken cari açığımızı yüzde 5,5 öngörmüştük. Bu gerçekçi ve makul görülmüştü. Burada önemli olan iradeyi ortaya koymak ve adımlar atabilmek. Türkiye için yüzde 4-5 arası bir cari açığın sürdürülebilir olduğunun bir çok bağımsız analiz yapan kuruluş tarafından ortaya konduğunu görüyoruz. Büyüme oranı kadar bir cari açık özel sektörün dış borcunun milli gelire oranını sabit götürüyor, artmasını engelliyor. 


Özel sektörümüzün dış borcu milli gelire oranla sabit seyredecek bir program ortaya koyduğumuzda çok endişelenmemek lazım. Ama özel sektörün dış borcu, milli gelire oranla her sene artarsa haklı olarak uluslararası piyasalar da ileride ödenip ödenmemesiyle ilgili endişeleri ortaya çıkıyor. Cari açık dediğimiz konu aslında dönüp dolaşıyor özel sektörün dış borcu ve bunun sürdürülebilirliği sorunu olarak karşımıza çıkıyor."


Kurumlar arası koordinasyon


Cari açığın kısa vadede düşürülmesi için maliye ve para politikalarıyla, makro ihtiyati tedbirleri gibi kanalların kullanılabileceğini, ihracata ağrılık veren ama iç tüketimi daha kontrollü şekilde götüren yaklaşımın devam ettiğini, bu tedbirler sonucunda büyüme oranının yüzde 4 civarında seyrederken cari açığın düşmeye başladığını vurguladı.


Babacan, "Şunu da açıkça ifade etmek isterim ki G 20 ülkeleri içinde makro ihtiyati tedbirleri bizim kadar daha etkin kullanan bir başka ülke yok şu anda. Bizim 2011'de kurduğumuz Finansal İstikrar Komitemiz gerçekten güzel çalışmalar ortaya koydu. Merkez Bankası, BDDK, SPK, TMSF ve Hazine'nin içinde olduğu o yapı, kurumlar arası koordinasyonu güçlü kılarak iyi sonuçları verdi" şeklinde konuştu.


Hiçbir hükümetin iç harcamalar ve tüketimin azaltılmasını siyasi olarak istemeyeceğini, halen bir çok Avrupa ülkesinde tüketimi artırmak için çaba sarf edildiğini ancak sonuçta güven olmayınca bunun gerçekleşmediğini ifade eden Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Bizim Türkiye olarak çok şükür güven göstergelerimiz gayet iyi noktalarda. Hem sanayicimiz hem tüketici güven indeksleri iyi noktalarda. Hatta öyle bir noktadayız ki daha çok sanayiye üretime işi yönlendirelim tüketim kısmını daha kontrollü götürelim diye özel bir çaba içindeyiz.  


Son 12 aylık döneme baktığımızda Türkiye'deki kredi hacmi artışı yüzde 17 ama tüketici kredilerindeki artış yüzde 10 civarında, KOBİ kredilerinde artış ise yüzde 25. Yani tam istediğimiz artış gerçekleşmiş durumda. Hem toplamı kontrol ediyor hem de daha çok sanayiye KOBİ'ye yönlendirdik. Bununla ilgili pek çok ülkenin mekanizması yok, kurumları biraraya gelip konuşamıyor herkes ayrı telden çalıyor. Ya da 5 partili bir koalisyon hükümeti oluyor, hangi kararları nasıl alacaksınız nasıl uzlaşacaksınız, kolay olmuyor. Bizde tek parti hükümeti olduğu için, kararlı bir duruş olduğu için, siyasi istikrar olduğu için zor ama gerekli adımları daha korkmadan ve zamanında atabiliyoruz ve iyi sonuçlarını da çok şükür görüyoruz.


Önümüzdeki dönemde cari açığın düşük tutulması en önemli hedeflerimizden bir tanesi. Bunun yanında enflasyonun düşmeye devam etmesi, mali disiplinin devam etmesi ve bunların sonucu olarak büyüme ve istihdamın elde edilmesi en önemli amacımız. Bazı ülkelerde 'büyüme ve istihdam için her şeyden fedakarlık yapalım gibi kısa vadeli bakış açıları olabiliyor. Ekonomiyi şöyle bir saman alevi gibi parlatalım sonrasına bakarız' gibi yaklaşımlar olabiliyor. Bunlar tabi son derece kısır, dar görüşlü, kısa vadeli bakış açıları."


Babacan, Nisan 2013- Nisan 2014 arasında Türkiye'de toplam çalışan sayısının 1 milyon 400 bin kişi arttığını, kadının iş gücü piyasasındaki payını hızla artırdığını da belirterek gelecek dönemde enerji politikalarına ağırlık verilmesinin öngörüldüğünü de kaydetti.


AA